“Depolama ekipmanlarına talep artarak devam edecek.”
Çin’in dev forklift markası Un Forklift’in Türkiye distribütörlüğünü yapan Un Forklift Türkiye’nin genel müdürü Bahadır Adiloğlu ile Un Forklift’ten Türkiye forklift pazarına, lityum iyon akünün avantajlarından istif sektörü derneklerine kadar birçok konu üzerine konuştuk.
Bahadır Bey, röportajımızın başında sizi tanımayan müşteriler, sektör takipçileri ve İstif Material Handling okurları için bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?
Öncelikle hoş geldiniz. 47 yaşındayım ve 20 yılı aşkın süredir istif makinaları sektöründe bulunmaktayım. Daha evvel de inşaat makinaları ve benzeri işlerde çalışmıştım. 20 yıllık sürede depo ekipmanları ve iş makinaları üzerinde ciddi bir tecrübe edindim. Sektöre ilk girişim Komatsu ile oldu. Komatsu forkliftlerinin Türkiye Marmara Bölgesi içinde; satış, kiralama, servis gibi organizasyonlarını yönettim. Akabinde Alman grupların bayiliklerini, kiralama operasyonlarını yürüttüm. Bunun dışında, Türkiye’de ilk yenileme organizasyonunu kurdum.
Yaklaşık 4 yıl kadar önce ise sektöre girdiğim, ailem dediğim Teknik Grup ile bir araya geldik. Bir araya geldikten sonra da artık tabi yılların tecrübesiyle beraber aklımızda distribütörlüğe soyunmak fikri gelişti. Bu fikir neticesinde, uzun zamandır takipte olduğumuz ve sektörden de bildiğimiz fakat layığıyla temsil edilemediğini düşündüğümüz UN markasıyla temasa geçtik. UN markasıyla temasa geçmemizdeki en önemli etken, Çinlilerin lityumda dünyada öncü olmalarıydı. Lityum forklift sektörüne giren ilk 2 firmadan biri olan UN markasını tercih ettik çünkü UN gelişime ve farklı fikirlere açık bir firmaydı.
Lityum forkliftlerini dünyada ilk üretenlerden biri olması nedeniyle UN Forklift’i tercih ettiğinizi anlıyorum.
Elbette. Komatsu ile aralarında kasa ve tasarım bakımından anlaşmaların bulunması, bildiğimiz birçok global markaya üretim yapıyor olması bizim için çok önemliydi. Daha önce makinaları sektöre girmiş olup, yaklaşık 15 sene herhangi bir problem çıkarmadan çalışmışlardı. Yapacağımız iş ve projeler için bu önemli bir referanstı. Bu minvalde makinaları satış ve satış sonrasıaşamaları için bileşenlerini, kalitesini, performansını detaylıca inceledik. Daha sonra belirli bir stokta, belirli bir süre
testlerini gerçekleştirip sipariş aşamasına geçtik. Sonrasında bayilik aşamasını tamamladık. Şimdi Türkiye genelinde 20 adet bayimiz mevcut. Yeni ürün geçişleri oldukça sancılı oluyor, bu nedenle
sektöre lityumu anlatmaya başladık. Biz epey zorlandık ancak bizden sonra lityum ürün getirenler bunun konforunu yaşayacaktır. Zira lityum makinaların avantajları saymakla bitmiyor. Örneğin pek çok kullanıcı, sulu ve traksiyoner akülerdeki bakım, onarım ve kullanım ömrü bakımından test edilemeyen hususlar yönüyle zarar görmüş, bu sorunlar nedeniyle kiralama maliyetlerine katlanmak zorunda kalmıştır. Ancak lityumun devreye girmesiyle bu sorunlar ortadan kalktı. Lityum ile; akü değişiminde, kasanın kasılmalarında, köprü başlarının kutuplaşması sonucu birbirinden ayrılmasında, kurşun plakaların dökülmesinde oluşabilecek bütün riskler ortadan kalktı. Ayrıca diğer akülerde gaz salınımı sorunu vardı. Açık alanda şarj edilmesi gerekiyordu. Lityum ile bunun da önüne geçilmiş oldu.
Yani bugün akü yatırımına yapılan masraf azalmakla birlikte, kalite ve sürat arttı.
Aynen öyle. Yani şöyle ki, kapasitesine göre değişmekle birlikte yaklaşık 3 saatten başlayıp da 8-10 saate kadar tek şarjla çalışabilen lityum aküler çıktı. Daha önceki akülerde sakıncaları nedeniyle ara şarjlar yapılamazken operatörler çay molalarında, öğle yemeğinde çok kısa sürede tam şarj yapabilmektedir. Bunun dışında bir akü ile işlemler bitmektedir, akü değişim operasyonu, gaz salınımıyla uğraşılmamaktadır. Tercih edilen akü çeşidine göre yedek akü maliyetinden bile kurtulmak mümkündür. Ayrıca, lityum akü üreticileri pazara hakim olmak adına ve ürünlerine de güvendikleri için ortalama 5 yıl kadar akü garantisi de veriyorlar. Bu da oldukça uzun bir süre. Kullanım ömürleri 10-12 yıl gibi ön görülüyor.
Çok doyurucu bilgiler verdiniz, UN Forklift distribütörü olarak 20 yıldır hizmet veriyorsunuz. UN Forklift Türkiye’ye zemin hazırlayan Teknik Grup ve TG İstif kimdir, nedir, kısaca onlara da değinebilir miyiz?
Teknik Grup firması, aslında adından da anlaşılacağı üzere oldukça teknik bir firma. Çünkü Türkiye’de iş makinalarının okulu diye tabir edebileceğimiz Çukurova, Enka ve Temsa’dır. 3 tane okul vardır. Teknik Grup, 2001 krizinde Temsa’nın almış olduğu bir karardan sonra, Temsa’nın kendi kadrolarının ayrılarak kurmuş olduğu bir servis organizasyonudur aslında. Dolayısıyla oldukça tecrübeli bir ekip. Yani benim 20 yılım var sektörde ama şirketimin 35-40 yıllık bir tecrübesi var diyebiliriz bu anlamda.
Yani UN, bünyesinde TG İstif ve Teknik Grup tüzel kişiliklerini de barındırıyor. Yani bunlar, dünyada var olan global bir markanın Türkiye ayağı.
Evet. Teknik Grup şu an kendi bünyesinde 80 teknisyeni 40 gezici aracı ile hizmet veren bir firma. Yaklaşık 5 lokasyona sahip Marmara Bölgesi içinde. Herhalde her bölgede yaklaşık 2.000-3.000 m2 civarında kapalı servis alanları ve yönetim ofislerine sahip. UN’nin operasyonu da şu an içinde bulunduğumuz Küçükyalı’daki UN plazada yönetmekteyiz. Bu kapsamda yurt dışına da destek veriyoruz. Libya, Irak, Suriye, İran, Azerbaycan, bir dönem Gürcistan’da da faaliyette bulunduk, şubeler açtık.
Un Forklift Türkiye’de muhtelif tonajlar söz konusu. Biraz da ürün gamınızdan, hangi ürünlere yöneldiğinizden, hangi ürünlere taleplerin arttığından bahsedebilir misiniz?
Lityuma dönüş başladıkça, taleplerin de çeşitliliği artıyor. Paletçiliğin genel olarak 3 ton üzerinden dönmesinden mütevellit pazara 2.5-3-3.5 ton gibi çok tercih edilen ürünlerle, dizel forkliftimizin lityuma dönüştürülen kasasıyla girmiştik. Daha sonra taleplere göre biri dar ve fabrika içerisinde çalışabilecek 5 ton mini dediğimiz kasalar getirdik. Diğeri de eskiden de kerestecilerin, ocakçılarının, mermercilerinin, ağır yük taşıyanların kullandığı, daha büyük şasede olan 600 milimlik merkezli 5 tonları getirmeye başladık. Akabinde 7 ton 10 ton portföyümüze göre teslimatlar da yaptık. Yakında 16 ton lityum forkliftimiz de portföyümüze girmiş olacak. Bunun dışında 2 tondan 16 tona kadar şase de devam ederken yine çok yoğun lojistik operasyonu olan e-ticaret depoları, lojistik depoları gibi firmaların taleplerini karşılayabileceğimiz, daha yüksek motor güçlerine hakim, daha hızlı şarj olabilen, daha efektif makinalar, daha minimal makinalar için UN’nin yeni çıkan V serisini getirdik. V serilerinde TESLA, BMW, Mercedes gibi otomobillerde kullanılan aküleri kullanıyoruz. Bu hücre tipi akü çok tercih edilen, dünyada da birinci sıraya oturmuş bir marka. Burada şarj süreleri oldukça kısa. Aküler oldukça kompakt ve merdiven tip tasarımları sayesinde makinanın yük merkezini de oldukça geriye alma şansına sahip oluyoruz. Böylece makina kasasını kompakt hale getiriyoruz. Fakat yük merkezi aşağıya aldığımız için yine yük kaybı yaşamıyoruz.
V serileri yoğun kullanımı, gün içerisinde hiç durmadan vardiyada çalışan operatörleri hedeflediği için onlara tasarım ve güvenlik anlamında konfor getiren bir ürün. Nitekim sektörde epey beğenildi, stoklar hızla tükendi. Şu an ön siparişlere yetişmekte zorlanmaktayız. V serisini Türkiye çok beğendi. Öyle söyleyebiliriz.
“Biz yıllardır servis firması olduğumuz için müşteri memnuniyeti bizim için çok önemli. Makinayı alıp memnun olmayan müşteriden geri almayı taahhüt eden bir firmayız. Bugün Tatvan’da, Diyarbakır’da herhangi bir sorun olduğunda derhal oraya uçacak mühendis kadromuz var.”
Peki bahsettiğiniz bu makinaların hedef sektörü nedir, hangi sektörlere hitap etmektedir, hangi sektörler tarafından satın alınmaktadır çoğunlukla?
Şimdi şöyle ifade edeyim, ilk başta makina dizel kasasında olduğu için biz dizel müşterileri lityuma geçirme yolunu tercih ettik ve başarılı olduk. Lityum da yaygınlaştıktan sonra lojistik depoları hedefledik. Hatta V serisini getirme sebebimiz, depo ekipmanlarına girme sebebimiz de oydu. Burada yıllardır alışılagelen belli başlı markalar vardır, sizin de bildiğiniz gibi bunlar vardiya makinalarıdır. Ağır hizmet tipi kaliteli ürünler kullanmak isterler.
Orada bir Çin algısı vardır, biz o Çin algısını yıktık. Şu anda gerçekten Alman ve Japon gruplardan UN markasına dönen ulusal ve global firmalar mevcut. Alman ve Japon firmalarına göre biz yaklaşık %40 oranında fiyat avantajına sahibiz. Biz yıllardır servis firması olduğumuz için müşteri memnuniyeti makinayı aldıktan sonra bizim için çok ön sırada. Makinayı alıp memnun olmayan müşteriden bile makinayı geri almayı taahhüt eden bir firmayız. Bugün Tatvan’da, Diyarbakır’da herhangi bir sorun olduğunda derhal oraya uçacak bir mühendis kadromuz var.
Sektördeki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Biz dinamik, hareketli, gelişime açık ve her geçen gün üstüne koyan bir sektör ivmelenmesi izliyoruz ama masanın öbür tarafında oturan biri olarak sizin gözleminiz nedir?
Her sektörde olduğu gibi iş sektörde ne kadar doğru yapılırsa o sektörde iyi anılır, bizim sektörümüzde de çürük elmalar olduğu gibi bu işi iyi yapan arkadaşlar da var. Bizim dileğimiz bu işin devlet tarafından kontrol altına alınması, mağduriyetlerin ortadan kaldırılması. Yani bugün siz dahil ülkeye makina getirmek istediğinizde bir konteyner içine makinaları koyup getirebiliyorsunuz, bir şekilde reel olmayan şekilde bu ticarete giriliyor, burada zararı gören kullanıcılar oluyor. Yakın zamanda getirilen düzenlemede, “marka geliyorsa 20 tane servisi olsun hatta mümkünse kendisi açsın” gibi bir kararı vardı. Onlar da artık bu konudaki açığı gördüler diye düşünüyorum, kullanıcıyı koruma amaçlı böyle bir tasarı yapmış olabilirler. Bence sektör dediğiniz gibi oldukça dinamik, her yıl ne kadar ekonomimiz dengesiz desek de yine de üstüne koyarak hareketlilik devam ediyor.
Türkiye’de en aktif, en dinamik sektörlerden bir tanesi istif sektörü. Gözlemlemelerimiz böyle. Peki siz sektörden biri olarak dünyada istif sektörüyle Türkiye’de istif sektörünü mukayese ederseniz karşımıza nasıl bir fotoğraf çıkıyor?
Makina tercihleri anlamında bakacak olursak biz tabii Avrupa’ya entegreyiz. Avrupa forklift kullanımı, depo içi istif makinası, transpaletler konusunda Türkiye’den daha önce geçti fakat Türkiye konumu itibariyle lojistikte çok önemli bir pozisyonda. Lojistik sektörü çok hızlı büyümeye başladı. Bu ivmeyle beraber nerdeyse Avrupa’yı yakalamış vaziyette. Depo içi ekipmanları konusunda da oldukça yenilikçi. Yani lojistik firmalarının başındaki lojistik operasyon müdürleri ve hatta operatörler şu an Avrupa’da kullanılan birçok makinayı biliyor. Fakat tabii Avrupa pazarı daha erken bu işe geçtiği için yenilemelerle operasyon devam ediyor, lakin bizde de sürekli adetler üstüne koyarak pazar payı yükseliyor. Dediğim gibi 25-30 bin adetlere çıktı, 50 bin adetlere kadar gidecektir. Bunun artışını da depo içi kullanılan ekipmanlar sağlayacaktır.
Dünyaya göre baktığımızda bizdeki arsa kiraları, depo alanlarının inşaat yatırımları dünyanın çok üzerinde maliyetlerde. Dolayısıyla iyi bir organize bölgede bir yer kiraladığınızda M2 başı maliyetleri çok yüksek. Böyle olunca ne yapıyorsunuz; biraz daha rafları daraltmanız, biraz daha yükselmeniz, alanı efektif kullanmanız gerekiyor. Yani bir depo varken, bir depo, bir depo daha açıp hem personel maliyetini arttırmış hem de oraya yapılacak raf ve inşaat maliyetini arttırmış oluyorsunuz. Dolayısıyla bunu lojistikçiler çok iyi biliyorlar ve ne yaptılar, yukarı doğru gittiler. Ülkemizde de lojistik bölgelerde yaklaşık 16m’ye kadar yüksekliklere müsaade ediliyor. Dolayısıyla biz artık dikeyde büyüdüğümüz için lojistik sektöründe depo içi ekipmanları oldukça talep görmeye başladı. Artarak da devam ediyor.
Transpaletten başlayan istif gruplarındaki hareketlilik daha da mı artacak iç pazarda?
Tabi, öyle gözüküyor. Sektörden de bildiğimiz bazı firmalar ciddi anlamda sadece depo ekipmanı getiriyorlar, dediğim gibi özellikle Alman ve Avrupa firmaları çok yoğundu burada ama Çin’den de bu tarafa yoğunlaşma söz konusu. Lityumun imalatı noktasında biraz daha Çin’de maliyeti düşük oluyor, oradan da bir pazar girdisi var, adetler yükselecektir.
Fuarlarla ilgili ne düşünüyorsunuz? 2024 yılında UN Forklift Türkiye’yi hangi fuarlarda görebiliriz?
Birçok firma gibi fuarlara oldukça sıcak bakıyoruz, bunun gerekli olduğunu da düşünüyoruz. Fuarlar eskisi kadar verimli mi, diye sorarsanız, hayır derim. Çünkü eskiden YouTube’dan veya birtakım platformlardan ürünleri inceleme şansına sahip olmuyorduk, gidip fiziki olarak incelemek durumunda kalıyorduk. Artık sosyal mecralar üzerinden takip edilerek ürün hakkında zaten bir algı oluşuyor.
Ayrıca fuarların maliyetleri gerçekten çok yüksek ama katılmaya gayret ediyoruz. Fakat
Türkiye’de fuarcılık sektöründe şöyle bir sıkıntı da görüyoruz: Sektörler birbirlerine çok karışıyor, hol tasarımlarında ciddi sıkıntılar yaşıyoruz, dengeli bir dağılım olmuyor. Alakasız firmalar, alakasız hollerin içinde, alakasız şekilde sergileniyor.
Ben ziyaretçi sayısının da oldukça düştüğünü görüyorum, ilginin de düştüğünü görüyorum. Fakat İç Anadolu’da fuarlar biraz daha etkili oluyor, bir sürü sektör giriyor, belli bir noktada ulaşım da kolay olduğu için çözüm de oluyor. İstanbul’da bunun tam tersi bir durum söz konusu. O yüzden genel itibariyle biz Anadolu’daki, Ege’deki, Akdeniz’deki fuarlara katılmayı düşünüyoruz. Onun dışında fuara insanların gelmesini beklemektense, biz organize sanayi bölgelerine gidip kendi ürünümüzü tanıtacak birtakım formüller arıyoruz.
İstif sektöründe bildiğiniz üzere birtakım iş adamları dernekleri var. Derneklerle ilgili düşünceleriniz nelerdir, bu konudaki düşüncelerinizi alabilir miyim?
Ben bizim sektörle ilgili orada çok büyük bir açık olduğunu düşünüyorum. Üyelik dağılımlarının çok efektif olmadığını düşünüyorum. Eğer dernekler sektörü değil de bir grubu temsil edecekse bu oluşumların çok bir anlamı kalmıyor. Bu konuda da birtakım çalışmalar yapıyoruz. Özellikle gümrük birliği anlaşmasından dolayı gümrük birliğine dahil olan firmaların ürünlerini getiren distribütörlerden oluşan derneklerin bizim gibi uzak doğudan ürün getiren firmalara uymayacak şekilde kararlar alındığında herhangi bir devlet yetkilisiyle görüşmede bulunmadıklarını görüyoruz, ciddi mağduriyetler yaşıyoruz. Tabii ki 100, 5’ten büyüktür, burada onlarca distribütörden bahsediyoruz. Dolayısıyla orada da birtakım aksiyonlar alacağız, alıyoruz da. Adımları da attık, çok yakında tüm sektör bu konudan haberdar olacaktır. Son imzalardan sonra tahminen 1-2 ay içerisinde faaliyete geçmiş olacağız.
Eklemek istediğiniz, sektör takipçilerine söylemek istediğiniz bir konu var mıdır?
Benim hep söylediğim bir şey var. Öngörülü olmak iyi bir şey, bazen de kötü bir şey. Yeniliklere karşı her zaman öngörülü olmamak lazım, gerçekten bizim hem kullanıcılardan hem de sektörden istediğimiz şey bu. Bunlar teknolojik ürünler. Ülkemiz sürekli gelişen bir ülke, özellikle bizim sektörümüz sürekli gelişiyor. Daha birçok yeni ürünler gelecektir. Hidrojen ürünler konuşuluyor, birçok ürünler konuşuluyor. Dersimize çok iyi çalışmamız gerektiğini düşünüyorum. Kullanıcıların işini en iyi şekilde çözecek, en verimli ürünleri bulup getirmemiz gerekiyor. Bizim sorumluluğumuzun bu olduğunu düşünüyorum. Çünkü netice itibariyle hepimiz vatanseveriz, bu ürünlerin çoğu da yurt dışından geliyor. En uygun maliyetle en az ürünle kullanıcının işini çözebiliyorsak hem kendi işimizi düzgün yapmış oluruz hem de cari açığın fazla açılmamasını sağlamış oluruz. Kullanıcılar da malı lütfen sadece fiyat odaklı tercih etmesinler, bu ürünler 5 yıl, 10 yıl kullanılan ürünlerdir. İşletme maliyetlerini, uzun vadede alabilecekleri hizmetleri, onlara katacakları katma değerleri lütfen hesaplasınlar.
Bizleri ağırladığınız için teşekkür ederiz. Biz de İstif Material Handling olarak çalışmalarınızı dikkatle takip etmekteyiz. 2023 yılının son röportajını sizinle yapmış olduk. Çalışmalarınızda başarılar dileriz.
Biz de İstif Material Handling Dergisi’ni dikkatle takip ediyoruz. Sektörümüze dair birçok yeniliği basılı dergi veya dijital yayınlarınızdan öğreniyoruz. Ziyaretinizden çok memnun olduk. Başarılarınızın devamını dilerim.
Yorumlar kapalı.