İstif Makineleri Sektör Raporu -2 Sektörün Tarihçesi

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İnşaatlarda, fabrikalarda, tersanelerde ağır bir yükü veya iş parçasını kaldırıp başka bir yere koymak veya nakletmek için kullanılan kancalı, halatlı, motorlu bir makine olan vinçlerin tarihi, milattan önceki zamanlara uzanmaktadır. Vinçlerin ağır bir yükü kaldırmanın yanında, dik ve yatay olarak hareket ettirme özelliği de vardır. Ağır bir yükü yükseğe kaldırmak için uzun bir kol üzerine monte edilmiş, makara ve halatlardan faydalanılan vinçlere benzer ilk araç, M.Ö. 3000 dolaylarında Mezopotamya’da sulama sırasında suyu kaldırma amacıyla icat edilen “şaduf”tu. Şaduf daha sonra M.Ö. 2000 dolaylarında Antik Mısır’da da kullanılmaya başlandı.

M.Ö. 6. yüzyılın sonlarında ise Eski Yunanlılar tarafından ağır yükleri kaldırmak için bir vinç geliştirildi. Vinç teknolojisine geçişin kesin koşulları belirsiz olsa da Yunanistan’ın değişkenlik gösteren sosyal ve politik koşullarının, büyük ve vasıfsız iş gücüne göre küçük ve profesyonel inşaat ekiplerinin istihdamına daha uygun olduğu söylenmektedir.

Antik çağda ise vinçlerin en parlak zamanı inşaat faaliyetlerinin arttığı ve binaların muazzam boyutlara ulaştığı Roma İmparatorluğu döneminde yaşandı. Romalılar, Yunanlılar tarafından geliştirilen vinci benimsedi ve daha da geliştirdi. Mühendisler Vitruvius ve İskenderiyeli Heron’un uzun soluklu hesapları sayesinde kaldırma teknikleri hakkında daha iyi bilgiler elde edildi.

En basit Roma vinci olan trispastos, tek kirişli bir kaldırma kolu, bir vinç, bir halat ve üç makara içeren bir bloktan oluşuyordu. Trispastoslar tek bir kişinin yaklaşık olarak 150 kg kaldırmasına izin veriyordu. Daha ağır yükleri kaldırmaya yardımcı olan diğer vinçler ise pentaspastos ve polyspastostu. Pentaspastos beş makaradan, polyspastos ise üçe beş makaradan oluşuyordu. Polyspastos’un, eğer vinç bir sırt çarkı ile değiştirilirse, tahmini maksimum 6.000 kg kaldırabildiği belirlenmişti. Ağır taş bloklar içeren Roma binalarının sayısı arttıkça, vinç çeşitliliğine duyulan ihtiyaç artmıştır.

Batı Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra teknoloji kullanımı azaldı ve bunun sonucunda da tekerlek vinci kullanımı Orta Çağ’da zirveyi gördü. Magna rota veya daha doğrusu dişli çarklı vinçler, Orta Çağ döneminde kullanılan tek vinç değildi. Orta Çağ dönemi vincin sürekli geliştiği bir dönemdi.
Rönesans mimarı Domenico Fontana tarafından, 1586 yılında Roma’daki 361 ton ağırlığındaki Vatikan dikili taşının yerini değiştirmek için kullanılan ve eski Romalıların yaptıklarına benzeyen kaldırma kulesi büyük bir etki yarattı.

Modern vinçler ise ilk kez Sanayi Devrimi döneminde limanlardaki kargoların yüklemesi ve boşaltılması için kullanılmaya başlandı. O dönemde vinç kullanımına ihtiyaç duyulan bir iş, zorlu bir iş anlamına geliyordu. Bu nedenle güvenilirliklerinin artması için taş kulelere inşa edildi. Bununla birlikte Sanayi Devrimi, vinçlerin yapımında ahşap malzemeden, dökme demir ve çeliğe geçilmesine tanıklık etmiş oldu.

On sekizinci veya on dokuzuncu yüzyılda tanıtılan ilk mekanik vince, buhar motorlarının piyasaya sürülmesi yol açtı. Vinçler yüzyıllar boyunca insan ve hayvan gücü yerine kullanılmaya devam etti. 1838’de sanayici ve iş adamı William Armstrong (Sir William Armstrong) hidrolik su tahrikli bir vinç geliştirdi. Sir Armstrong’un vinçleri o kadar popülerdi ki, şirketi 1860’ların başında yılda 100’den fazla vinç üretmeye başlamıştı. Günümüzdeki hidrolik vinçlerin çalışma sistemi halen yüzyıllar önce Sir Armstrong tarafından belirlenen aynı mekanik ve hidrolik ilkelere dayanmaktadır.

Ağır yükleri çatalları aracılığıyla kaldırarak, bu yüklerin özellikle bir araca ya da rafa yüklenmesinde kullanılan forkliftlerin günümüzdeki haline gelmesini sağlayan gelişmeler ise 19. yüzyılın ortalarından başlayıp, 20. yüzyılın başlarına kadar sürmüştür. İnsanların taşıyamayacağı kadar ağır yükleri bir yerden başka bir yere taşımak amacıyla kaldırılmasını ve istiflenmesini sağlayan forkliftlerin öncüsü manuel vinçlerdi. Forkliftler, 1800’lerin sonlarında ağır eşyaları kaldırmanın ve taşımanın ilk yolu olan vinçlerden hareketle geliştirildi.

Daha sonra bu vinçler 20. yüzyılda yerini ahşap platformlu kamyonlara bıraktı. Kısa süre sonra bu ahşap kamyonlar ve römorklar, elektrikli motorlar ve akülerle birleşti. Birinci Dünya Savaşı döneminde makineler; alçaltılabilen ya da yükseltilebilen elektrikli bir platform ile tasarlandı. Savaşın etkileri ile ilk elektrikli forklift olarak kabul edilen, güç kaldırma mekanizmalı bir bomba taşıma vinci de dahil olmak üzere diğer yeni gelişmeler ortaya çıktı.

İlk forkliftler, hidrolik ve çatal içermeyen basit modellerdi. İlk forkliftlere ait parçalar bir yükü yalnızca birkaç inç kaldırabilecek şekilde tasarlandı. Bu nedenle de makineye ait zincirler bir yükü yanal olarak birkaç fit taşımak için genellikle yeterliydi. Sınırlı kaldırma kapasitesine sahip olsalar da bu makineler, yükün boşaltılmasını ve yüklenmesini çok daha kolay ve verimli hale getirdi. Savaşın neden olduğu iş gücü açığı sırasında bu makineler daha da gerekli hale geldi.

Oturma alanına sahip ağırlıklı forkliftin öncüsü olarak kabul edilen makine, 1917 yılında Clark tarafından üretildi. Tructractor olarak bilinen bu model, başta Clark’ın yalnızca aks tesisi için geliştirilmişti. Ancak makinenin pratikliğini gören ziyaretçiler kendi modellerini firmadan talep etmeye başladı. Çok geçmeden 1920 yılında yük kaldırmak için hidrolik güç kullanan ilk forklift piyasaya sürüldü. 1923 yılında Yale firması ilk forklift olarak kabul edilen çatallara ve yükseltilmiş bir direğe sahip ilk elektrikli forklifti üretti. Bu yeni forklifte olan ilgi başlarda yoğun değildi ancak 1930’ların sonlarında yüklerin eşit şekilde istiflenmesine imkân veren standart paletin gelişmesi ile büyük bir atılım gerçekleşmiş oldu.

İkinci Dünya Savaşı, forkliftin gelişiminde önemli bir başka etkendi. Savaş zamanında işçiler çok sayıda savaş yükünü vagonlara ve gemilere yüklemek için verimli bir yola ihtiyaç duyuyorlardı. 1939 yılında 500 birim sevkiyatı olan bir şirketin savaştan sonraki yıllarda 23.500 birim sevkiyatı vardı. Bu dönem boyunca yüklerin sürekli hareket halinde olması, elektrikli forkliftlerin uzun süre çalışabilmesini gerekli kıldı ve kesintisiz sekiz saat çalışabilen modeller geliştirildi.

1950’lerde, daha verimli depolama yöntemlerine ihtiyaç duyulduğu ve depoların dışa doğru değil yukarı doğru genişlemeye başladığı fark edildi. Böylece daha güçlü ve hareket kabiliyeti yüksek forkliftlere ihtiyaç duyulmaya başlandı. Bu ihtiyaç doğrultusunda daha dar koridorlara sığabilen ve yükleri her zaman taşıdığı yükseklikten daha fazla olan 50 fit yüksekliğe kadar kaldırabilen yeni modeller geliştirildi. Dar koridor forkliftleri aynı alana daha fazla raf yerleştirebildiği için depolama endüstrisinde devrim yaratmaya yardımcı oldu.

Makinelerin artan kaldırma yükseklik kapasiteleri ile birlikte iş güvenliği konuları gündeme gelmeye başladı ve yüksek raflardan düşen nesnelerin forklift operatörlerinin yaralanmasına neden olabileceği fark edildi. Bu endişeden hareketle forklift üreticileri, 1950’lerin sonunda ve 1960’ların başında operatör kafesleri gibi çözümler sunmaya başladı. Operatör emniyet sistemleri 1980’lerin başında standart haline getirildi. Kaldırma ekipmanları ve yük dengeleme teknolojisindeki yeni gelişmeler araçların devrilmesini engelleyecek nitelikteydi.

Güvenlik inovasyonlarına ek olarak çevre konusundaki endişeler de forkliftlerde yeniliklere yol açmıştır. Çevreye duyarlı makine üretme bilinci farklı motor türlerinin de geliştirilmesini sağlamıştır.
Forklift, ilk ortaya çıktığı andan bu zamana kadar uzun bir yol katetti ve teknoloji ile birlikte sürekli olarak devam eden inovasyonun arkasındaki itici güç oldu. Gelecek şüphesiz ki daha fazla evrime öncülük edecek ve bu yolda ilerlemek endüstriye bağlı olacaktır.

İnsanlara veya ekipmanlara genellikle erişilemeyen alanlarda geçici erişim sağlamak için kullanılan mekanik bir cihaz olan platformların ilk ortaya çıkış tarihi ise günümüze daha yakındır. 1944 yılının yaz aylarında merdiven kullanarak kiraz toplamaktan sıkılan Jay Eitel, bu sıkıcı deneyim sonucunda kiraz toplama işlemi için daha iyi ve daha verimli bir yol düşünmeye başladı. Kaliforniya’daki evinde akşamları ve hafta sonları çalışarak tasarladığı makinesinin ilk prototipini geliştirmeyi başardı. “Kiraz toplayıcı” olarak isimlendirilen bu makine, manevra kabiliyetine sahip tek kollu teleskopik çelik yapının, bir kamyon gövdesine monte edilmesi ile meydana geldi.

Jay Eitel 1953’te Kaliforniya Sunnyvale’de Telsta Corporation’u kurmuş, iletişim ve kamu hizmetleri endüstrileri için ticari olarak kaldırma platformları ve kiraz toplayıcılar üretiyordu. Bu buluş bazı kesimler tarafından telefon kablolarının artık hareket eden bir araçtan yerleştirilebilmesi nedeniyle dünyadaki yaygın telekom endüstrisinin gelişim nedenlerinden biri olarak kabul edilmekteydi.

1954’te Telsta Corporation, verimliliğini artırmak isteyen çok sayıda kamu hizmeti şirketi tarafından verilen siparişler ile yükselişe geçti. Şirketin kurucusu Jay Eitel, 22 yıl boyunca kiraz toplayıcılarla ilgili 65 patent aldı ve 1976’da emekli olana kadar yeni fikirler geliştirmeye devam etti. Jay Eitel’in icadı bugün de görüldüğü üzere zamanla güç kazandı ve platform sektörünün gelişmesine öncülük etti. Jay Eitel ismi çok bilinmese de modern dünyaya katkısı yadsınamaz düzeydedir.

Modern dünyada platformlar, temizlik endüstrisinde de önemli düzeyde kullanılmaktadır. Platformlar iskele ve merdiven ihtiyacını azalttığı için temizlik işlerini çok daha güvenli ve verimli hale getirmiştir.
Platformlar acil durum operasyonlarında da sıklıkla kullanılmaktadır. İtfaiyeciler, hem yangınları söndürmek hem de kurtarma operasyonlarında yükseklere ulaşmak için platformları kullanırlar. Film ve TV endüstrisi de havadan yapılan çekimler ve yüksek açılı çekimler elde etmek için platformları yıllardır kullanan sektörlerden biridir.

Kiraz toplayıcı olarak kullanılmaya başlayan platformların, bahsedilen sektörler haricinde de birçok kullanım alanı vardır. İcadı ile dünya çapında üretkenliği ve verimliliği artıran bu buluş, işini hem sessiz hem de verimli bir şekilde sürdürmektedir. Jay Eitel, dünya çapında bir mucit ya da girişimci olmasa da, kendine özgü bir şekilde icat ettiği bu makine, dünyanın dört bir yanındaki pek çok insanın işlerinde devrim yaratmıştır.

İstif Makineleri Sektör Raporu -2 Sektörün Tarihçesi

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

Yorumlar kapalı.

Giriş Yap

İstif Material Handling ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin

Bize Katılın